Güncel

 

 

Sosyal Ar-Ge Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Ali Seyyar,
Diyanet Aile Dergisiyle Bir Söyleşide Bulundu

26 Şubat 2016

Ali Seyyar: “Manevî yönden donanımlı ve bilinçli fertler, hem kendi yuvalarında huzur bulacak, hem de toplumsal gelişmeye önemli derecede katkı sağlayacaktır.

Diyanet Aile Dergisi, Şubat 2016 sayısı yine dolu dolu. Sosyal Ar-ge Derneği onursal başkanı Prof. Dr. Ali Seyyar ile yapılan söyleşide ise yoksulluk-zenginlik, dezavantajlı sosyal gruplar, manevî sosyal hizmetler, manevî bakım ve aile sorunları üzerinde duruldu. Aşağıda röportajın tam metni okuyucularımıza sunulmuştur:

- Engelliler, yoksullar, hasta ve yakınları, yaşlılar, şehit ve gazi yakınları vb. toplumda farklı yönlerde sıkıntılar yaşamış gruplarla çalışıyorsunuz ve onlara yönelik sosyal politikalar geliştiriyorsunuz. Neden öncelikle bu gruplar?

Batı’da sosyal politikalar, geleneksel olarak daha çok işçi işveren ilişkilerinden doğan sosyal sorunlar üzerinde odaklanmış ve bu doğrultuda emeklilik sigortası, hastalık sigortası ve işsizlik sigortası gibi çalışanların sosyal güvenliğine yönelik tedbirler ve uygulamalar geliştirmiştir. Maksatları, sosyal risk olarak ifade ettiğimiz ve gerçekleşmesi halinde kişiye maddî zarar veren tehlikelere karşı çalışanı ve ailesini sosyal koruma kapsamına almak olmuştur. Ne var ki toplumda sosyal sigortalı olarak çalışanların dışında hastalık, engellilik ve yaşlılık gibi birçok fizyolojik sebepten dolayı çalışmaya muktedir olmayan, din, dil ve ırk farklılığından dolayı toplum tarafından dışlanan, bundan dolayı da sosyal hayata tam olarak katılamayan birçok aciz insan yaşamaktadır. İnsan haklarını sosyal haklarla zenginleştiren modern sosyal devletler, fırsat eşitliği ve sosyal adaletin bir gereği olarak herkese onurlu bir yaşama hakkı tanımak istedikleri için, sosyal politikalarını bu geniş kitleyi de içine alacak bir şekilde yeniden gözden geçirmişlerdir. Memleketimizde de sosyal güvencesi olanlara göre dezavantajlı konumunda olan çok sayıda korunmaya muhtaç insanımız var. Bu kesimlerin sosyal refahına dönük olarak hem maddî, yani düzenli nakdî yardım, hem de toplumla entegre olmaları açısından etkili ve kapsamlı sosyal politikalar geliştirmek mecburiyetindeyiz. Kamusal sosyal politika uygulamalarının baş aktörü her zaman devlettir. Ancak Türkiye’de dezavantajlılara yönelik sosyal politikalar henüz arzu edilen seviyede değildir. Onun için, biz de çalışmalarımızı bu ihtiyaca binaen ağırlıklı olarak korunmaya muhtaç sosyal kesimlere yoğunlaştırdık. Uygulamaların insanî ve etkin olabilmesi için de sosyal politikaların doğru temeller üzerine bina edilmesine dikkat etmekteyiz.

- Doğru temeller derken, siz diğer sosyal bilimcilerden farklı olarak bundan çoğu zaman fıtrat ve maneviyat da anlıyorsunuz. Temeli fıtrat ve maneviyat olan sosyal politika açılımlarından bahseder misiniz?

Materyalist zihniyetli sosyal politikacılar, insan mutluluğunun sadece refahın sağlanması ve artırılmasında olduğunu düşünürler. Ancak araştırmalar, asgari hayat standardının üzerinde sağlanan artı bir refah payının zenginleşen insanlara aynı oranda bir mutluluk artışı kazandırmadığını göstermektedir. İslâm’da yoksullukla mücadele ve insanların temel maddî ihtiyaçlarını karşılamak, son derece önemlidir. Çünkü Peygamberimiz (sav) kalıcı yoksulluğun insanı küfür riskine itebileceğinden bahsetmektedir. Onun için insanların refah içinde yaşamalarına yönelik aktif sosyal politikalar gereklidir. Çünkü kalıcı yoksulluk, sabrı zorlayan ve fıtratı bozan olağanüstü bir durumdur, bu da insanların sosyal ve manevî yönden bozulmalarına sebebiyet verebilir. Ne var ki zenginleşme de manevî riskler içeren bir süreçtir. Onun için kişinin öz temiz fıtratını ve maneviyatını tahrip etmeyen, tam aksine sosyal ahlâk yönünü güçlendiren refah politikalarına ihtiyaç vardır. Hak yörüngeli maneviyat odaklı sosyal politikalar, herkese refah hakkı tanırken, zenginlere refahın Allah’tan geldiğini hatırlatmak suretiyle nimetin şükrünün ifasına yönelik bilinci de vermektedir. Seküler sosyal politikalar ise zenginliği âdeta tapınılacak kutsal bir varlık olarak gördüğü için, insanları manevî sapkınlıklara sürükleyebilmektedir.

- Yoksulluğun bir sosyal risk olduğunu biliyorduk. Siz ayrıca yoksulluğun manevî risk boyutuna da işaret ettiniz. Ancak herkesin arzuladığı zenginliği de manevî risk kapsamına almanız biraz şaşırtıcı değil midir?

Pozitivist sosyal politika yaklaşımlarında sadece yoksullar bir sosyal risk grubudur. Sosyal İslâm, yani İslâmî değerler ekseninde oluşturulmuş manevî sosyal politikalar ise, insanın olası manevî ve ahlâkî zaaflarının gün yüzüne çıkma ihtimaline karşı hem yoksulları, hem de zenginleri sosyal risk grubu olarak görmektedir. Yoksullaşan insanlar, sabır gücünü yitirmeleri halinde kadere isyan edebilir ve tam da bu süreçte Peygamberimizin (sav) uyardığı manevî riskler gerçekleşebilir. Kişinin kalbinde imana, hakikate ve kulluk görevlerine yönelik inkâr arzularının uyanması neticesinde küfre, yani manevî körlüğe kadar götürecek manevî hastalıklar ortaya çıkabilir. Bunu engelleyebilmenin yolu yoksula sadece sabır gibi manevî tavsiyelerde bulunmak değil aynı zamanda yoksulluğunu tamamen giderici maddî desteklerde bulunmaktır. Zenginlere gelince, İslâm’a göre onlar da bir başka boyutuyla manevî risk taşıyan zümrelerdir. Zenginler de daha fazla kazanma hırsıyla helal haram demeden dünyaya düşkün olma, israf, kibir ve riyâ gibi kalp hastalıklarına yakalanabilirler. İman nurunu azaltan, küfre veya şirke yol açan manevî hastalıklar, zengin insanın salih amel işlemesini de engeller. Gönüllü sadaka bir yana farz olan zekât vermeyi dahî unutan zenginlerin topluma fayda sağlamaları mümkün değildir. Diğer taraftan aktif olarak şükrünü yani yoksullara yönelik sosyal görevlerini ifa etmeyen zenginlerin ahiretleri de tehdit altındadır. Onun için zenginlere de bu gibi sorumlulukları hatırlatan manevî sosyal hizmetlerin uygulanması, toplumsal dayanışma açısından önemli ve gereklidir.

- Zannederim memleketimizde manevî sosyal hizmetler kavramını sosyal bilim alanında ilk siz kullandınız ve burada da bu hizmet türüne işaret ettiniz. Nedir manevî sosyal hizmetler?

Manevî sosyal hizmetler, manevî risklerden kaçınmayıp günah işleyen, zihnî ve manevî dünyalarını tahrip eden, değişik manevî hastalıklara yakalanan ve sosyal sapmaların kurbanı olan kişilerin sosyal rehabilitasyonuna yönelik manevî destek ve terapi hizmetleridir. Aslında manevî sosyal hizmetler, insanın manevî zaaflarının yanında ruhî güç kaynaklara da sahip olduğu paradigmasından yola çıkarak, manevî riskleri bertaraf edici yöntemlerle insanlara içsel manevî güven ortamı sağlamak istemektedir. Sosyal davranış bozukluğu gösteren bir insanı, topluma yeniden kazandırmanın bir yolu da, fıtratı ve ruhu ile barışmasını sağlayan tevbe-istiğfar gibi manevî rehabilitasyon hizmetleridir.

- Manevî sosyal hizmet ile manevî bakım aynı şeyler mi yoksa aralarında bir fark var mıdır?

İçerik açısından her iki yaklaşımda da vahiy kaynakları kullanıldığı için aynı gayeye matuf benzer manevî destek hizmetleri sunulmaktadır. Ancak manevî bakım hizmetlerinin hedef kitlesi farklıdır. Manevî sosyal hizmetlerin muhatapları zengin fakir, kadın erkek, genç yaşlı sosyo-ekonomik ve manevî sorunları olan herkestir. Manevî bakımın kapsamına ise ileri yaşlılıktan, ağır ve kalıcı hastalıktan veya ileri derecede bir engellilikten dolayı bakıma muhtaç hâle gelmiş kişiler girmektedir. Bakıma muhtaç kişiler, gündelik hayatlarının idamesi için sürekli olarak başkalarının bakımına ihtiyaç duyarlar. Bakım kapsamında kendilerine yine bütüncül bir yaklaşımla tıbbî, sosyal ve manevî destek hizmetlerinin verilmesi elzemdir. Manevî bakım elemanları, bakıma muhtaç bir kişinin içinde bulunduğu duruma rağmen maneviyatını güçlendirmeye, dünya ve ahiret hayatına umutla bakmasına, ölüm korkusu gibi endişelerinin giderilmesine yönelik destek, telkin ve teskin hizmetlerinde bulunmaktadır. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hastanelerde Manevî Destek Hizmetleri Projesini hayat geçirmiş olmasını çok faydalı buluyorum. Uygulamalar şunu gösteriyor ki, sağlığını yitirmiş insanlarımıza hekimlerce yürütülen tıbbî tedavi sürecinde profesyonel manevî destek sunmak, tedavi sürecini de kısaltmaktadır.

- Gönüllere ulaşan manevî dokunuşun sağlığa da pozitif bir etki yaptığını mı söylemek istiyorsunuz?

Dünya Sağlık Teşkilatı, sağlığı sadece hastalıklardan uzak kalmak anlamında tanımlamamaktadır. Sağlığı, âdeta manevî risk ve hastalıklara da mesafeli olmak gerektiğinin altını çizercesine kendini manen iyi hissetme hâli olarak da tarif etmektedir. Dolayısıyla manevî destek hizmetleri sayesinde kişi, hastalığına anlamlandırmaya yönelik tefekkür sürecine girerken, hastalığını manevî avantaja da dönüştürebilmektedir. Hastalığı sayesinde kulluk bilincine erişebilen bir kişi, manevî derece olarak rıza makamına erişeceği için, manevî imtihanını kazanmış olmaktadır. Bu aşamadan sonra kişi, hastalığına rağmen manevî bir huzura erişmekte ve genelde bu merhaleden sonra hastalığını da daha kolay yenebilmektedir.

- Dezavantajlı gruplara yönelik çalışmalarınızı sosyal politika ve hizmetler ekseninde geliştiriyorsunuz. Aileye dair, bu alanda çalışmalar yapan Diyanet İşleri Başkanlığı için de, sosyal politikalar oluşturma noktasında neler söylersiniz?

Materyalist bir dünyada refah içinde yaşamak isteyen modern insan, artık evliliği kaldıramaz hâle geldi. Evlilik ve aile hayatı, onlar için artık bir külfettir. Çünkü aile, ailevî yükümlülükleri üstlenmeyi de beraberinde getiren sosyal bir kurumdur. Rahatına düşkün modern insan ise aileyi bir risk faktörü olarak görüp bu sosyal sorumluluğu üzerine almaktan kaçmaktadır. Evli olanlar, bu psikolojik yükten kurtulmak için boşanmakta, evlenmeyenler ise aile kurmayı ya ertelemekte, ya da aile hayatına benzeyen birliktelikler oluşturmaktadır. Bu da toplumsal yapıyı yozlaştıran bir etki yapmaktadır. Bu süreçte Diyanet İşleri Başkanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte aile kurmayı teşvik eden ve ailevî sorumluluklarının sürdürebilirliğini sağlayan, maddî ve manevî yönleriyle birbirini tamamlayan geniş kapsamlı aile destek hizmetlerine yönelik olarak ortak projeler ortaya koyabilmelidir. Bir taraftan ailelerin temel maddî ihtiyaçlarını karşılayan asgari hayat standardının sağlanmasına, diğer taraftan da mesela aile okulları vasıtasıyla aile fertlerinin manevî sorumluluklarını üstelenebileceklerine yönelik aile dostu sosyal politika konseptlerinin geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı, sahip olduğu kendi insan kaynaklarından ailelere dönük koruyucu ve müdahale edici manevî sosyal hizmetlerde bulunabilecek uzman aile danışmanları yetiştirmeli ve bunları sosyal hizmet kurumlarında istihdam etmelidir. Gaye, maddî ve manevî yönden güçlü fertler yetiştirmek olmalıdır. Manevî yönden donanımlı ve bilinçli fertler, hem kendi yuvalarında huzur bulacak, hem de toplumsal gelişmeye önemli derecede katkı sağlayacaktır.

Kaynak: http://www2.diyanet.gov.tr