Güncel

 

 

TARİHTE MEDİNE MERKEZLİ İLK SOSYAL-HUKUK DEVLETİNİ TESİS EDEN HZ. MUHAMMED’DİR

03 Aralık 2018

Prof.Dr. Ali SEYYAR

Hz. Muhammed’in (sav) dünyaya teşrif edip C. Hak tarafından en son “kul peygamber” olarak belirlenmesi ile birlikte ferdî, içtimaî ve cihanşümul boyutlarıyla sadece zihin, fikir ve ahlâk plânında değil somut olarak (sosyal) siyaset ve hukuk alanında da tarihin en önemli inkişafı ve dönüşümü yaşanmıştır.

Hz. Muhammed (sav), hicret sonrası multi-kültürel bir yapıya sahip olan Medine’de gayri-müslimlerin de onayını alarak, hayata geçirdiği yeni idarî sistem, günümüzün sosyal devletlerinin temelini oluşturmaktadır.

Batı dünyasında sosyal devletlerinin temellerini teşkil eden sancılı gelişmeler, ancak 19. yüzyıl ve somut olarak 20. yüzyılın ilk döneminde ortaya çıkmıştır. Hâlbuki İslâm coğrafyasında asr-ı saadet (Huzur Yüzyılı) olarak ifade edilen dönemin sosyo-politik gelişmelerine baktığımızda Sosyal İslâm aygıtının önemli bir parçası olan sivil sosyal yardımlaşmanın Mekke döneminde bile hayata geçirildiğini görebiliriz.

Hicret ile birlikte kamusal/devletçi sosyal politikaların ilk uygulayıcısı olarak Medine İslâm devletinin önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Böylece hicret ile birlikte Sosyal İslâm kavramının içini siyasî, iktisadî ve malî boyutlarıyla dolduracak birkaç önemli unsurun ortaya çıkmış olduğunu söyleyebiliriz. Bunların başında merkezî kamu yönetimi aygıtı olarak Medine’nin sosyal yapısını dikkate alınarak, kurulan anayasal devlet ve kamusal sosyal politika aracılığıyla toplumda oluşturulmak istenen sosyal barış, refah ve sosyal adalet gibi hedefler gelmektedir. Peki, Peygamberimizin (sav) inisiyatifi ile Medine’de kurulan ilk sosyal devlet modeli nasıl başarılı olabilmiştir?

Akabe Biatleri: Örgütlü Müslüman Toplumun Temelinin Atılması

Hz. Peygamber (sav), Mekke’de sahabilerin hayatını tehlikede görmekteydi ve Müslümanların Medine’ye hicret etmelerine Medineli Müslümanların kendisine biat etmelerinden yani bağlılık yemininde bulunmalarından sonra müsaade etmiştir. Mekkeli Müslümanların hicretten sonra Medine’de huzur içinde yaşayabilmelerinin temini için, birkaç yıl öncesinden Medineli insanlarla temasa geçmiş ve İslâm’ı kabul edenlerden (Ensar’dan) Mekke’nin iki kilometre dışında Akabe isminde dar bir vadide gizlice buluşmuş ve onlardan her defasında sadakat üzere söz almıştı. İleride kurulacak yeni bir devletin alt yapısı, farklı bölgelerden gelen Müslümanlar arası ittihadı pekiştirecek Birinci, İkinci ve Üçüncü Akabe Biatleri ile despotik bir niteliğe sahip olan Mekke devletinin haberi olmaksızın tam gizlilik esasları doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Nüfus Sayımının Yapılması

Hz. Peygamber (sav), Medine’nin demografik yapısını belirleyebilmek için, hicretten hemen sonra nüfus sayımı yaptırmıştır. Bu bağlamda Hz. Peygamber (sav), görevlendirdiği sahabilerine, “Müslüman olduğunu sözü ile açıklayanları bana yazınız” (Buharî; Cihad: 181) buyurmuştur. Araştırmacılara göre hicretin ilk dönemlerinde Medine'de yaklaşık olarak 1.500 Müslüman, 4.000 Arap müşrik ve 4.500 civarında Yahudi yaşamaktaydı. Dolayısıyla Medine’nin toplam nüfusu 10.000 civarındaydı. Medine’de yaşayan Müslüman nüfusun bu dönemde Medine toplam nüfusunun yaklaşık yedide birini oluşturduğu tahmin edilmektedir.

Muhacirlerle Ensar Arasında Sosyal Kardeşliğin Tesis Edilmesi

Müslümanlar, Mekke döneminde 13 yıl boyunca hem sosyo-ekonomik, hem de dinî özgürlükler açısından çok sıkıntılı bir dönem geçirmişti. Hicretten sonra başlayan Medine hayatı ise Müslümanlara yaşama ve inanç özgürlüğü getirdi ise de ilk dönemlerde ekonomik refah sağlayamamıştı. Medine’ye hicretle birlikte hemen hemen bütün muhacirler, bütün varlıklarını Mekke’de bıraktıkları için, maddî sıkıntılar içinde kalmıştı.

Medineli yerli Müslümanlar (Ensar) ile Muhacir Müslümanlar, Hz. Peygamber’in (sav) çevresinde kenetlenerek, sosyo-ekonomik dayanışma kültürünü oluşturabilmiştir. Müslümanlar arası kardeşlik duygularına bağlı sivil sosyal yardımlaşmayı teşvik ederken, kan, dil ve ırk gibi etnik unsurların üzerinde bir ümmet bilincini geliştirmiş ve devletleşme sürecini bu ilkeler doğrultusunda başlatmış oldu.

Toplumsal ve Kamusal Sosyal Yardım Sisteminin Geliştirilmesi

Hicret ile birlikte yoksulluğun had safhada olduğu ilk dönemlerde (sivil) sosyal yardımlaşmayı tesis etmek adına gönüllü sadakalar teşvik edildi. Daha sonraki dönemlerde bu sadakalar, farza dönüştü ve kamusal idare altında bir zekât müessesesi/kurumu ihdas edildi. Bir devlet başkanı sıfatıyla Hz. Peygamber (sav), değişik bölgelerde yaşayan zengin Müslümanlardan zekât vergisini toplayabilmek için tahsildarlar (âmiller) gönderdi. Bir sosyal vergi türü olan zekât gelirleri, tahsildarlar aracılığıyla Medine İslâm devletine ulaştırıldı. Hz. Peygamber (sav) de toplanan zekâtı, Kuran-ı Kerim’de belirtilen muhtaç kişi ve gruplara hemen dağıtırdı.

Gayri-Müslimlerle Çok Taraflı Antlaşmaların Yapılması (Medine Anayasası)

Medine’de yaşayan gayri-müslim unsurların İslâm düşmanlığı yapabilecekleri riski vardı. Örneğin Medine’nin yerli bir Arap kabilesi olan Hazrecîler, liderleri konumunda olan Abdullah bin Übeyy bin Selûl isminde bir münafığın başına kraliyet tacı giydirme çabasında idiler. Ayna zamanda Mekke devletinin askerleri de Medine’de yaşayan Müslümanlara her an saldırabilirdi. Bu iki tehlikeye maruz kalmamak için Hz. Muhammed (sav), Medine’de hemen bütün gayri-müslim unsurlarla uzlaşarak, kendi uhdesinde olan ortak bir devlet kurma gereğini duymuştu.

Medine anayasası/vesikası, bu hâliyle Medine’de yaşayan Müslüman topluluk (İslâm ümmeti) ile gayri-Müslim Arap ve Yahudi kabileleri bir konfederasyon çatısı altında siyaseten uzlaşarak birleşmiş birer federatif unsur görünümünü vermekteydi. Medine halkına birçok yeni sosyal hak veren bu anayasanın içeriğini kısaca tanıyalım:

1.)Devletin İlanı: Yeni ve müstakil bir devletin kuruluşunun bütün dünyaya ilan edilmesi. Buna göre Medine site devletinin vatandaşları, Müslümanlardan ve diğer gayri-Müslimlerden oluşmaktadır.

2.)Devletin Başı: Hz. Peygamber’in (sav) kurulan yeni devletin başına başkan olarak seçilmesi (m. 1). Buna göre devlet başkanı olan Hz. Muhammed (sav), hem idarî, hem de adlî yönden bütün federasyonların başındaki en yetkili isimdir. Resulullah (sav), en son yargı merci (mm. 23, 42) ve ordu kumandanıdır (m. 36).

3.)Devletin Millî Güvenliği: Medine’nin çevresi haram bölge olarak belirlenir. Her bir cemaat, kendi bölgesinden sorumludur. Antlaşmaya dâhil olan herkes, Medine içerisinde ve dışarısında güvendedir. Medine şehir devletinin dış saldırılara karşı gönüllülerden oluşan müşterek bir savunma sisteminin oluşturulması esastır.

4.)Özerk Federatif Yapılar ve Sosyal Yardımlaşma: Her bir federatif unsur, kendi içinde bağımsızdır. Dolayısıyla gayrimüslimler, idarî ve adlî yönden özerktir. Diyet, kurtuluş fidyesi, savaş masrafları gibi sosyal, hukukî, malî ve askerî konular, her federatif üye tarafından kendi bünyesinde çözülür (mm. 3-12, 37, 38).

5.)Çoklu Hukuk Sistemi: Her toplum, yargı görevini kendi hukuk sistemi içinde bağımsız olarak yürütür. Ancak farklı dinî ve etnik cemaatlere mensup kişiler arasında bir anlaşmazlık gibi hukukî bir sorun yaşandığında son yargı merci federal devletin başkanı Hz. Muhammed (sav) olacaktır (mm. 23, 42).

6.)Federasyonların Sosyal Hukuka Bağlılığı: Kan diyeti ve kurtuluş fidyesi gibi meselelerde sosyal yardımlaşma esastır ve eşitlik ilkesi geçerlidir. Adalet ilkesi gereği mazluma yardım edilir ve suçlular hiçbir surette korunmaz.

7.)Halkın Din ve İbadet Özgürlüğü: Devlet, Müslümanların ve diğer inanç gruplarının dinî hürriyetlerine müdahale etmez. Her bir dinî grup (cemaat), bir ümmettir.

Medine İslâmî Devletin Dış Politikası

Hz. Peygamber (sav), İslâm dinini geniş kitlelere tebliğ edebilmek için ilk önce bir İslâm toplumuna ihtiyaç duymuştur, belirli bir sayıya ulaştıktan sonra İslâm dinini yaymak ve Müslümanların sosyal ve siyasî sistemlerini özgürce hayata geçirebilmeleri maksadıyla sağlam dünyevî araçlara da ihtiyaç duymuştur. Bu araçların başında siyasî bir teşkilat olarak vahye dayanan yeni bir devlet kurma zarureti ortaya çıkmıştır.

Medine’de devletin kurulmasıyla birlikte dinî liderliğin yanında dünyevî anlamda bir siyasî/sosyal lider konumuna da gelen Hz. Peygamber (sav), çeşitli bölgelere sahabilerinden valiler göndermeye başladığı gibi çevre ülkelerin krallarına ve devlet başkanlarına da bu yeni sıfatıyla tebliğ mektupları gönderdi ve İslâm’ın dinî ve dünyevî boyutlarına işaret etti.

Velhâsıl-ı Kelâm

Toplumsal uzlaşma sayesinde sağlanan Medine vesikası (kurucu yasa) ile birlikte ortaya çıkan Medine devleti, şüphesiz anayasal sosyal hukukun oluşumu ve gelişimi açısından sadece bir başlangıçtır. Medine devleti, hangi ırk ve hangi milletten olursa olsun millî güvenlik (can güvenliği) içinde barışçı bir şekilde birlikte yaşama modeli ekseninde bütün vatandaşlarına din ve vicdan özgürlüğü, sosyal hayata katılım, hür teşebbüs ve mülk edinme hakkı vermektedir.

Bundan sonra miras, ticaret (faiz yasağı) ve sadaka (zekât) ile ilgili âyetlerin gelmesiyle birlikte, İslâm devletinin sosyo-ekonomik ilkelerinin genel çerçevesi daha belirgin hâle gelmiş ve tarihte ilk kez Hz. Muhammed’in (sav) sayesinde vahiy kaynaklarıyla şekillenen örnek bir sosyal devlet modeli ortaya çıkmıştır.

http://www.mirathaber.com/tarihte-medine-merkezli-ilk-sosyal-hukuk-devletini-tesis-eden-hz-muhammeddir-ali-erbas-hz-muhammedin-gelisiyle-tarihin-en-buyuk-inkisafi-ve-donusumu-yasanmistir-7-5798h.html