Manevi Bakım İle İlgili Makaleler

 

 

Neden İntihar?

Yrd.Doç.Dr. Zuhal Ağılkaya ŞAHİN

 

İntihar hakkında bir tez hazırladınız. İntihar psikolojisi nedir? İnsanlar neden intihar çıkmazına sürüklenirler? İntihar girişiminde bulunmuş kişilerin dini tutum ve davranışları var mıdır; varsa bunlar hangi yöndedir?

Dünya intihar istatistikleri, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından Dünya Sağlık İstatistikleri adı altında yayınlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, intiharı en önemli halk sağlığı sorunu olarak değerlendirmektedir. Yaşam, insan için en önemli değer, en vazgeçilmez amaç ve en güçlü güdü olagelmiştir. İnsan, bedenine ve çevresine hâkim olmayı büyük ölçüde başarmışsa da aynı başarıyı ruhuna egemen olmada gösterememiştir. Bu nedenle, insan davranışında ortaya çıkan pek çok ruhi bozukluk, günümüz insanının psikolojik ve sosyal hayatını zorlaştırmaktadır. İntihar bu problemlerden biridir ve varlığını korumak, mutlu bir yaşam sürdürmek için verdiği zor yaşam mücadelesine rağmen insanın kendine yenik düştüğünün dramatik bir kanıtıdır. İnsanların çaresizlik ve yalnızlıkları insanı bu duruma düşürüyor. Soruyu tüm çarpıcı basitliğiyle Shakespeare, Hamlet’inde sormuştur: “Olmak ya da olmamak?” Bu soruyu kendimize rehber edinebiliriz. Çünkü, neden bazı kişiler “olmamayı” seçmişlerdir? Hepsinin belirli sebepleri vardır ve bunların neler olduklarını anlamak büyük önem taşır. Çünkü bunlar toplumun en hayati değerlerini açığa çıkaran bir tutumu yansıtırlar ve hem toplumu hem de bireyi ilgilendirir. Albert Camus şu sözleriyle bunu çok iyi ifade etmiştir:

“Ortada bir tek ciddi felsefî problem vardır, o da intihardır. Hayatın yaşamaya değer olup olmadığına karar vermek felsefenin temel sorusunu cevaplandırır. Bu sorunun neden bütün diğer sorulardan daha elzem olduğunu sorduğumda ise kendime şu cevabı veririm: Mecbur kıldığı eylem dolayısıyla. Ontolojik kanıt için kendi canına kıyan kimseyi tanımıyorum…”

Camus’ya göre intihar hayatın saçma bir eylemidir ve bu yüzden saçma bir eylemin nasıl tanımlanabileceğini sormuştur. İntiharı tanımlamak hem psikoloji hem felsefe için anlaşılmaz bir şey olagelmiştir. Psikolog ve psikiyatrlar, hastalarının dini tutumlarına çok az önem vermektedirler. Oysa hastaların dini bağlılıklarının, dini duygu ve düşüncelerinin, dini tutum ve davranışlarının bilinmesi, bireylerin ruh sağlığı problemlerini çözmede önemli veriler sağlayacaktır. Bundan dolayı intihar girişiminde bulunmuş kişiler üzerinde empirik olarak dini tutum ve davranışları tespit emek için çalıştım.

İntihar, toplumsal lanetin konusu olmuştur. Çünkü bize hayat veren Allah’a ve üyelerinin mutluluğunu sağlayan topluma karşı bir hakaret olarak görülmüştür. Yaşamı boyunca her insan, birkaç kez, yaşamını sonlandırmayı, ölüm isteğini vb. düşüncelerini kendisine ya da çevresindekilere karşı dile getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında bu tür düşüncelerin sadece ruhsal hastalara ya da gerçekten bir girişimde bulunanlara özgü olmadığı açıktır. Dolayısıyla bazı durumlarda yaşamayı istememek, yaşamaktan bıkmak, dolaylı yollardan ölümü düşünmek ve arzulamak her zaman bir hastalığın ya da intihar girişiminin belirtisi asla değildir. Hayatının herhangi bir döneminde bu türden düşüncelere kapılanların birçoğu bu düşüncelerini eyleme dönüştürmemektedir. Hayatın stres ve sıkıntılarından kurtulmak istediği için böyle bir söylemde bulunabiliyor insan. Ama görüyoruz ki Allah inancına ya da normal dindarlığa sahip olan kişilerden ibadet edenlerin, intihar girişimini tekrarlama sayıları gerçekten çok düşük. İbadet edenlerin sadece bir tanesi iki kere intihar girişiminde bulunmuş, diğerleri birçok defa intihar girişiminde bulunmuş. Ama ibadet etmeyenler ya da Allah inancı zayıf olanlar içinde altı yedi defa intihar girişiminde bulunanlar var.

İntihar etmenin ne gibi bir sebebi olabilir? Araştırmalarınızda nelerle karşılaştınız?

İntihar tek bir sebebe indirgenebilecek bir fenomen değil, çok yönlü bir fenomen. O yüzden kişinin içinde bulunduğu psikolojiden tutun; yetiştiği kültüre, bulunduğu ülkeye ve coğrafyaya kadar birçok etken tarafından beslenen bir şey. Psikolojik olduğu kadar sosyolojik sebepleri de var. Sadece insanın bunalımından dolayı, ruhsal ya da dini bir etkiden değil, toplumsal koşullar da bunu etkiler. Din ve sosyal destek üzerinde durulduğunda kuvvetli sosyal yönüyle İslam dini akla gelir. Komşuya verilen önem aile fertlerine verilen önem büyüğe saygı küçüğe sahip çıkılması anne babaların yaşlılıkta atılmaması gibi etkenler bizde insan psikolojisine sosyal desteği çok besliyor. Sosyal destek, kriz anlarında ya da önemli psikolojik sorunlar yaşandığında etkili oluyor. Herkes kendisinden bilir; canı sıkıldığı zaman bunaldığı zaman ne yapıyor? Bir arkadaşıyla konuştuğu zaman “Ohh be, ne kadar iyi geldi, iyi ki seninle konuşmuşum.” diyor ya da bir hocasına bir aile büyüğüne danışıyor. İşte sosyal destek burada devreye giriyor. Bu da Müslüman ülkelerde çok daha fazla çok daha güçlendirilmiş. Anneye babaya komşuya akrabaya sahip çıkmak dini bir vecibe olarak görülüyor. Bireyin bu şekilde yalnız bırakılmaması da intihar oranlarının düşmesinde etkili oluyor. İslamiyet’i tanıdığım için bu hiç şaşırtıcı gelmedi bana, “gayet normal” dedim. Mesela araştırmalarda boşanmış olmak, yalnız kalmak diğer ülkelerde çok önemli bir intihar sebebi. Ama İslam toplumlarında boşanmış kişilerde intihar oranlarının çok fazla yüksek olmadığı görülüyor. Çünkü insana sahip çıkılıyor. Boşandı diye yalnızlığa itilmiyor. Dinin bizzat kendisi boşanmış eşin, kadının haklarını düzenliyor. Müslüman bir ülke olan Malezya’da bunu çok net görüyoruz. Onlara maddî manevî destekte bulunuluyor, sahip çıkılıyor, yalnız bırakılmıyor, kendi kaderlerine terkedilmiyorlar. Bu da önemli bir koruyucu faktör oluyor.

Bazı toplumlarda intiharın kültürel olarak yaşanması… Mesela Japonya’da intihar eden bir kişiye “İşte onuruyla öldü!” gibi bir saygı da var. Bu da intiharlara dolaylı bir teşvik anlamına geliyor. İslam toplumuyla kıyasladığınızda bu durumu nasıl değerlendirdiniz?

Hepsi İslami düşüncedeki canın, hayatın kıymetinden kaynaklanıyor. Can o kadar kıymetli ki bir kişiyi öldürenin bütün insanlığı öldürmüş olması, insan hayatının kıymetini çok yüksek derecede tutuyor. O yüzden hayatın gelişigüzel harcanabilen bir şey olmadığı düşüncesi, kendi canın bile olsa dikkatle korunması fikri, bilinçaltında çoğu Müslümanlarda vardır. İslamiyet’teki canın kıymeti en üst düzeyde… Diğer her şeyden vazgeçebiliyorsunuz, açlıktan ölmek üzere iken domuz eti bile yiyebiliyorsunuz, bir zorlama ve ölüm tehdidi anında dininizi bile reddediyor görünebiliyorsunuz ama göz göre göre canınızdan vazgeçemiyorsunuz. Canı kurtarmak için haramların bile helal olduğu durumlar, ruhsatlar var. Bu, İslamiyet’in diğer dinlere göre önemli bir özelliğidir. İşte Japonya’da “harakiri” adındaki onursal intiharlar, Hindistan’da “suttee” adı altında ölen eşiyle birlikte yakılan kadınlar böyle uygulamalar var ama bizde canın muhafazası çok çok önemli…

Gelelim Batı toplumlarına… Batı toplumlarının refah seviyeleri gayet yüksek. Batıda intihar olayı neden bu kadar fazla?

Batı’da genel olarak aşırı bireysellikten dolayı, hayatın anlamsızlaştırılması, yaşamın içinin boşaltılmış olarak sürdürülmesi intihar oranlarını artırıyor. Hayat anlamını yitiriyor. Mutsuz, çaresiz ve yalnız insanlar dolaşıyor ortada. Kapılarını kimse çalmıyor… İslam dini bize sosyallik kazandırıyor. Örneğin cemaatle ibadetler, bayramlar bunun için önemli fırsat ve imkânlar Müslüman toplumlarında. Müslüman ülkelerdeki düşük intihar oranlarını Batı’da yaşamış ve orayı bilen Müslüman birisi olarak çok iyi anlamlandırabiliyorum. Batı’daki intihar sebeplerinde daha çok bireysel sebepler etkili. En önemli ölüm sebepleri arasında, üçüncü sırada intihar geliyor. Son yılların istatistikleri savaşlarda ölenlerin sayısının intiharla ölenlerin sayısından çok daha düşük olduğunu gösteriyor. Yani savaşlarda bu kadar insan kaybedilmiyor.

İnsanı intihara sürükleyen bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz. Çünkü bizzat intihara teşebbüs eden kişilerle görüştünüz. İntiharın önlenmesi için neler yapılmalı sizce?

En başta konuştuğumuz gibi İslamiyet’in ya da dinin intihara dair önleyici bir etkisinin olması büyük bir avantaj. İslam toplumunda intihar eden bir kişinin ailesi büyük bir mahcubiyete bürünür ve utanır. İnsan, ailesine karşı ne kadar büyük sıkıntılar yaşasa da ahirette Yaradan’a karşı da büyük bir sorumluluk hisseder. Eğer İslam’ın intiharlar üzerinde caydırıcı bir etkisinin olmasını bekliyorsak bireye daha çocuk yaşlarda bu bilincin aşılanması gerekiyor… Tutum ve davranışlar, bir şey hakkında tutum ve davranışınızı belirleyen, hazırlayan şeylerdir. Özellikle dini tutumlar çocuk yaşta gelişir. Çocuklukta kazanılan özelliklerdir ve ancak çocukluktan itibaren yerleştirilir, beslenilirse bireye toplumsal ve özel hayatında faydası olur. Dinin ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkisi Batı’da da çok sayıda çalışmalarla kanıtlanmıştır. Ben bir din psikologu olarak bu konuda kimsenin itiraz etme hakkına sahip olmadığını düşünüyorum. Çocukluktan itibaren dini tutumlar geliştirilirse insan büyüdükçe içine düşebileceği ruhsal problemlere karşı bir kalkan kazanmış olur. Allah’a ve ahirete inanan bir insanın hayata yüklediği anlam, inanmayana göre farklıdır; aynı şekilde sıkıntılarıyla baş etmesi de farklıdır. Dini başa çıkma stratejileri adı altında buna dair birçok bilimsel çalışma mevcuttur. Bunalım ve sıkıntı anında Allah’a sığınma, dua etme, acziyetini itiraf etme, yardım dileyebilme, böyle bir merciinin varlığının bilincinde olma kriz anlarında kurtarıcı nitelikteki şeylerdir. Nitekim intiharlardaki en büyük etmen bu yardım çağrısıdır, bu iletişim arayışıdır. Dua da buna doğrudan bir karşılık sağlıyor. Bir kimse Allah’a inanıyorsa ibadet ettiği varlık Allah ise O’nun her şeye gücü yeteceğine, dua ettiği zaman cevabını alacağına da inancı vardır. Din ve dindarlık bu şekilde algılanır ve yaşanırsa psikolojik sorunlara karşı -yüzde yüz değil tabii ki- bir oranda korunmuş olacağına, en azından sorun ve sıkıntıları daha hafif geçireceğine ya da daha kolay atlatacağına inanıyorum. Ayrıca ibadetlerle bu destek kuvvetlendirilebilir.

Bir kişi intihar seviyesine gelmeden ne yapılması lazım?

Burada özellikle şunu vurgulamak istiyorum. Hiç kimse eşini çocuğunu annesini babasını komşusunu arkadaşını yalnız bırakmasın. Bu çok önemli; çünkü yalnızlık çaresizliği tetikliyor. Çaresizlik ise intihar vakalarında rastlanılan en önemli etken. O nedenle insanın yalnız bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani bu her kim için olursa olsun, hangi yaşta olursa olsun… Özellikle intihar girişiminde bulunan kişilerle görüştüğümde hep bunu gördüm ve anlatılan hikayelerden ben de etkilendim. O kadar acılı, kötü, ızdıraplı hayatlarla karşılaşıyorsunuz ki insan gerçekten yalnız bırakılmamalı diyorsunuz. Hangi yaşta olursa olsun nerede bulunursa bulunsun sosyal destek, aile bağları, arkadaşlık ilişkileri ki bunu din gibi bir faktörle güçlendirirseniz iyi bir şey ortaya çıkabilir, intihar ya da başka ruhsal problemlere karşı gerçekten koruyucu bir kalkan olabilir.